4 Ekim 2010 Pazartesi

deniz tutkusu


Trakya'da doğup büyüdüm, 3 denize(Karadeniz, Marmara, Ege) de arabayla 60-75 dakikalık mesafede bir kasabada. Hani biraz zorlarsan tuz kokusunu alabilirsin. Buna rağmen ilk denizi gördüğümde 11 yaşımdaydım.,ilk boğulma haberini duyduğumda 12, boğulan birini ilk-ve son- kez gördüğümde 13 yaşındaydım. O sahne hala gözümün önündedir, Tekirdağ sahil boyundaydım. DPY olduğunu tahmin ettiğim bir sınavdan huyum olduğu üzre erken çıkmış,herkesin toplanmasını bekliyordum,
belediyenin otobüsüyle dönecektik geri sanırım. Neyse ben beklerken rıhtımın diğer ucunda bir simitçi denize düştü, ortalık karıştı orada, bayağı da kalabalıklaştı ortalık. Saftirik ben ne bilsin ne oluyor, öyle bakıyorum sadece düştüğü yere. Yarım saat kadar çocuğun benim tarafımdan-kayalıktı orası o kadarına kafam basıyormuş demek ki- kıyıya çıkmasını bekledim. Sonra yanımdan geçen biri boğulmuş yazık deyince demek ki böyle oluyormuş demiştim. Suyun kaldırma gücüne olan güvensizliğim o gün başladı, hala yüzmeyi beceremiyor, herhangi bir suya girer girmez dibi buluyor olmamda beceriksizliğim kadar bu olayınetkisi vardır zannımca.

Denize bu kadar yakın olmama rağmen yüzmeye gittiğim-ilk gittiğimde 17 filandım- ya da sahile indiğim zamanları parmakla sayabilirim. Belki bu yüzdendir bu deniz tutkum, bu kadar yakın bir o kadar da uzak olmaktan. Ankaraya ilk gittiğimde sudan çıkmış balığa dönmüştüm, hala da havasını yadırgarım. Zaten Ankaradaki en huzurlu günüm de Eymirde sandala bindiğim gündü. Nedeni tam bilemesem de denize ve su birikintilerine derin bir hayranlığım var anlayacağınız . Yüzme bilmeyen biri için garip olabilir ama suyun üzerindeyken; güvertelerde, sandallarda hatta su üzerinden geçen köprülerde bile o koskocaman kara parçalarının üzerinde olduğumdan daha rahat daha huzurlu olurum nedense.

İsminde deniz olan insanları da ayrı severim misal, tuz ve yosun kokan deniz havası taşıyanlara da hayran olurum. Sanırım bu yüzdendir İzmirli kızlara olan meyilim, tecrübeyle sabittir kalpsizdir can yakarlar ama yine de çekimlerine kapılırım. Gerçekten İzmirin kızları deniz kokuyor ister inanın ister inanmayın-ekseriyetle diye parantez açmak lazım. En sevdiğim renkte mavidir,denizin rengi.Hani şartlar farklı olsa denize açılan ilk gemiye atlar açık denizlere çıkardım. O derece seviyorum denizleri, en pis işleri bile yapardım.Hani geçmişte mahkûmlara verilen kürek cezası bi güvertede olmam için tek yol olsa, o cezayı hak edecek suç bile işlerdim. Kürek çekmek benim için angarya değil oldukça zevkli bir aktivite, stresini alıyor insanların tavsiye ederim.

Eğer çok bunaldıysanız ya da depresifseniz size başka bir önerim olacak, kendim kullanıyorum patenti de bana ait. Benzer durumlarda ben atlar İstanbula giderim. Beşiktaş-Kadıköy vapuruna atlar karşıya-Kadıköy- geçer orda bir bardak çay içer boğaza karşı sonra tekrar geri döner bir çay da Beşiktaşta içerim, içerdim eskiden artık çay bahçesi yok güzergâhımı Ortaköy-Kadıköy yaparım sanırım. Otobüsle boğazdan geçmekte biraz rahatlatır da neyse. Gel gelelim patent meselesine, eğer benim tedavimi kullanacaksanız ufak bir telif ücreti ödemeniz gerekiyor. Bir adet simit alacaksanız karşıya geçerken yarısını martılara atacak kalan yarısını da gördüğünüz ilk çocuğa-tercihen dilenci veya satıcı yani gariban- vereceksiniz. Ha bu ücreti ödemezseniz gelip sizi bulmam, beddua da etmem, ahrette iki elim yakanızda da olmaz özetle ben hiçbir şey yapmam. Ama 30 kuruşu martılara ve bir çocuğa çok görüyorsanız bu tedavi bir işe yaramaz. Yani telif hakkı vermenize gerek kalmaz, alacak verecek olayımız olmadığından

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

About Us

Recent

Random