ön not: koyu yazılar link içerir, linklerin bir kısmı İngilizce olabilir, yazı bilimsellik ve objektiflik iddiasında değildir.
Ön yargı ve Genelleme
Bu konudaki esas problem insanoğluna bilinmeyen çok şey olmasından kaynaklı, her dakika her saniye sayısız karar ve hüküm veriyoruz, bunların bir kısmı bilinç dışı bir kısmı bilinçli. Bu karar verme, değerlendirme sürecinde bilinçli efor söz konusu olmadığından göreli olarak kendiliğinden oluyormuş gibi gözüküyor. Daha çık bir ifadeyle nöronlarımız genelde kendiliğinden kendi enerjileriyle hallediyorlar çoğu işi. Misal yürümeye başlama kararı bilinçlidir ama adım atma sürecinde verilen kararlar beyin kendisi halleder. Şimdi temel problem bilinmezlerin sayısının bu kadar çok olduğu dünyada bu kadar çok değişken varken nasıl karar alıp hüküm verebiliyoruz? Bilgisayar dünyasının da kafa yorduğu bir problemdir.
Bilgisayarcılar bu soruya bulanık mantık-fuzzy logic- veya heuristic-sezgisel programlarla aşmaya çalışıyorlar. İnsanların öğrendiği veya edindiği mantık yürütme yolları çeşitli aracı programları vardır. Bir kısmını bilinçli bir kısmını bilinçsiz otomatik olarak kullanırız. Davranışlardan, harekete, algılamaya, düşünmeye, karar vermeye etki eden programlar var. Bunların bir kısmı göreli olarak hatalı bir kısmı yanlış bir kısmı doğru kabul ediliyor.
Farkında olmasak bile kararlar veririz her zaman, yargı bildirmeyen cümle olmaz, cümlesiz konuşmakta mümkün değildir. Yani refleks olarak düşüncelerimiz yargı bildirir zira dil olmadan düşünemeyiz. Hareket ve davranışlara gelirsek de karar alırız bazen bilinç düzeyinde bazen bilinç karışmadan, solunumdan harekete her an her saniye milyonlarca karar veriyor beynimiz. Sürekli bir aktivite mevzu bahis. Beynin işleyişi oldukça kaotik çoğu süreç nasıl işliyor tam olarak bilemiyoruz. Ama bildiğimiz bazı şeyler de var. Dünyaya muhtemelen 0 bilgi ile gelmedik ve hiç bir zaman önceden öğrendiğimiz, gördüğümüz deneyimlediklerimizden bağımsız sadece o an ve duruma göre düşünemeyiz. Beynimizin yapısı, psikolojimiz ve sosyal yanımız buna izin vermez.
Günümüz dünyasında doğru karar verme mekanizması, objektif, pozitivist metotlarla oluşturulmuş, bilimsel olmalı diye kabul edilir. Bazı şeyleri karar dışında bırakmak, önceden olan yaşanmışlıklardan sıyrılamamak-subjektif olmak- bilimsel olmayan mantık örgüleri kullanmak yanlış kabul edilir. Bu tanım ışığında sık yapılan yanlışlara, yapılma sıklıkları ve yaygınlığı göz önüne alınırsa çoğumuz çoğunlukla yanlış düşünüp karar veriyoruz diyebilirim. Diğer bir deyişle bu benim doğrum değil zira bu hataları insanların entegre parçası olarak kabul ediyorum şahsen.
Öğrencilik yıllarımızda bize matematik öğretirler, matematik sadece hesaplamak için değil beynin düzgün problem çözme becerisi ve karar alma yetilerini geliştirmek için öğretilir. Zira bilimde en doğru kabul edilen önerme matematiğe dökülebilendir. Değer verme, eşitlik kurma, denklem oluşturma, formule etme gibi yetileri normal hayattaki durumlarda da kullanalım diye öğretirler. Ama şöyle bir gerçekte var gerçek dünyadaki durumlar derste anlatılan durumlardan çok daha karmaşık. Bu durumda ya bazı şeyleri sabit kabul etmek veya kendimizce değer vermek durumunda kalıyoruz. Bunun tam Türkçe karşılığı olmamakla beraber önkabul-bias- diyebiliriz. Bazı değişkenleri kolayımıza gelen şekilde doldurma eğilimiz var-bias'ın anlamı "belirsiziliği giderme eğilimi" sayılır ön yargı değil. Hem cevremizle olan etkileşimiz de, hem konuşma ve düşünme sürecinde bunlara farkında olarak veya farkında olmayı aldırmadan başvururuz.
En yaygın ön kabüllere gelirsek ilk olarak, steryotip oluşturma- bir kaç veriyle karşımızdakinin otomatik karakter tayin etme denilebilir. Karşımızdakinin görüntüsü veya söylediklerinden yola çıkarak ideoloji veya sınıf tahmini yapmak buna giriyor. Misal tipine bakarak bu öğrenciye benziyor o zaman parası yoktur gibi çıkarımlar. Normallik ön kabulü, daha önce hiç olmamış-veya başına gelmemiş- bir şeyin olmayacağını var saymak ve buna tepki vermemek plan yapmamak. Bandwagon etkisi, bir şeyi çoğunluk doğru kabul ediyorsa doğru kabul etmek. Ağırlık-anchoring- etkisi, bir parçaya gereğinden fazla önem yüklemek. Seçici algı, beklentilerin algıyı etkilemesi, serap görmenin az daha hafifi diyebiliriz. Hüsnükuruntu-wishful thinking- kendini ikna edicek şekilde düşünmeyi rasyonel düşünmeye tercih etmek, inanmak istediğine inanmak diyebiliriz. Semmelweis refleksi, hali hazırdaki paradigmaya-veye bilgiye- aksi kanıtları reddetme eğiliminde olmak. Kontrast etkisi, daha önce yapılan ölçümün yeni ölçüme olan etkisi-genelde diğerine göre algılandığından yanlış sonuçlar çıkabiliyor. Bunların örnekleri arttırabilir-listede var çoğu- hem algılama hem düşünme hem de bilgi üretme aşamasında bunlardan muzdarip oluyoruz, bir kısmı biliminsanları dahi yanıltabiliyor örneğin gözlemci-beklenti etkisi gibi, gözlemlenen deney ve sonuçlarında bulmayı umduğu sonucu çıkartmak
Biraz daha basit ifadelerle listesini verdiğim mekanizmalar hem davranış hem düşünme hem de karar vermede bir çok problem yaratıyor, tabii tarafsız nesnel düşünüp davranmak fayda-yarar ekseninde hareket etmek istersek. Eğer bende bunlardan yok diyorsanız bunun adı var listede bias blind spot olarak geçiyor, kendini bunlardan muaf tutma eğilimi.
Gedikleri doldurmak için diğer yol genellemek ve sonrasında gelen ön yargılar. Ön yargı çoğu dilde negatif anlam ifade eder, kelimenin kendisine negatiflik atfedilir. Türkçe de ön yargı peşin hükümlü davranmak anlamında kullanılır. Sadece bir kaç şeyden yola çıkarak mesnetsiz iddialarda bulunduğunu ifade etmekte kullanılır. Ön yargı genellikle bilgi düzeyinde kullanılır çoğu dilde, tam bilgi sahibi olmadan yargılama gibi bir kullanımı vardır. Ben biraz daha geniş tanımlıyor ön yargı her zaman negatif değildir burada benim için ön yargıya sebep olan şeydir. Ön yargı kulaktan dolma bilgiye dayanıyorsa çok daha sağlıksızdır ama 1. el deneyimlere, okunmuş kaynaklar ve kişinin gözlemlerine dayalı ön yargılarda bana göre sorun yoktur. Tabii ki her birey farklıdır belli kriterlere göre sınıflandırılmamalı ama neticede her bireyi teker teker tanıma şansımız olmadığından genellemeden yapamayız. Genelleme ve ön yargılarda eğer farkındalık varsa bence o kadar kötü değiller. Ön yargılar koşullanmayla da oluşabiliyor, ister kabul edin ister etmeyin insan beyni şekillendirmeye ve dış etkiye açık. Ve bunu kullananlar mevcut, reklamcılardan halkla ilişkilere siyasetçilerden yöneticilere değişen yelpazede etraftaki insanların akıllarına belirli şeyler sokma yönlendirme cabası mevcut.
Bu aşamada tekrar bebekliğe dönüyorum, psikologların sürekli buraya dönmesinin sebeplerinden biri bireyin bu dönemlerde koşullanmaya, şekillenmeye ve etkiye açık olmasıdır. Yani çocukluğumuzda yaşadıklarımız bugün kim olduğunu belirleme büyük etkendir. Eğer çocuğa silah eğitimi verirsen katil olur müzik eğitimi verirsen virtüöz olur. Aslında zevklerimiz ilgi alanlarımız algıda seçiciliğe etki eden çoğu faktör bu dönemde belirleniyor. Her neyse şartlı şartsız refleksleri de ön yargı kabul ediyorum ben. Karşıdan karşıya geçerken sağa sola bakmak edinilmiş davranış ve ön yargıdır. bunu yapman gerektiğini bilirsin ama nedenini sorgulamazsın. Diğer bir deyişle genel kabulle benim düşüncem arasındaki fark ön yargı sadece kişilere yönelik değildir. Sözlük tanımlarında filan ön yargılara kişilere hatta gruplara yönelik peşin hükümler yanlı tavırlar olarak alınır. Köpek gördüğünde irkilmekte ön yargıdır, reflekse geçmiş ön yargı, boğulan birine suni teneffüs yapmak ne bileyim sıcak nesnelere dokunmamak ve hatta fobiler yaşanmışlıktan kaynaklı ön yargılardır. Ön yargılar kötüdür derler ama ön yargılar hayatta kalma refleksimizin-güdümüzün- entegre parçasıdır. Her an her durum herkes için eksiksiz bilgiye sahip olma durumumuz olmadığından ön yargılar çok gereksiz değildir bence.
Fazla iyi-kötü eksenine girmek istemedim. Özetle genellemeler ön yargıya ön yargı reflekse gidebiliyor. Ön yargının oluşma şekli çoğu insanca önemsenmiyor, ama eğer doğal koşullanma ve birinci el deneyimi ile oluşmusa ön yargı ve ön kabul o kadar değersiz sayılamaz. Ayrıca bence bu davranış,eğilim ve süreçler hem çevremiz hakkında eksik bilgileri bir şekilde doldurmak, hem kaotik durumda karar vermek, hem de belirsiz eçvre şartlarına uyum sağlayabilmek için zaman içinde insanların geliştirdiği durumlar. Biliminsanlarına göre bunların olmaması tercih edilir durum olsa da, eğer yönetici, bilimadamı veya insanları etkileyecek pozisyonda değilseniz bence çok fazla sorun yaratmıyor varlıkları. Neticede kusurlu varlıkları amaç kusursuz olmak mı hayata bir şekilde devam etmek mi? Asıl soru burada yatıyor bence. Şahsen kendimi kusurlarımla olduğum gibi kabul ediyorum, değiştirebildiğim şeyleri değiştirim tabii ki ama bazı şeyleri değiştirmek zordur.
Finali Einstein ile yapmak istiyorum "ön yargıları parçalamak atomu parçalamaktan zordur."
hamiş: listede dunning kruger effect var, en çok o ilgimi çekti araştırırken, algıda seçiciliğimden kelli sanırım, bizdeki aşağılık-üstünlük kompleksinin karşılığıymış. Birde herkesi kendin gibi sanma eğiliminin iki türü vardı listede. İngilizce bilmeyenler kusuruma bakmasın, konuyla ilgili bazı şeylerin Türkçe karşılığı bile yok bırak kaynağı.
konuyla ilgili daha fazla bilgi için anahtar kelimeler heuirstic, bias, sosyal psikoloji, bilişsel bilim. hem yer kısıtlaması hem konu kısıtlaması hem de fazla boğmamak için biraz genel geçtim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder