27 Haziran 2011 Pazartesi

Beyin ve Bilgisayar part 2

                                                  Algıda Seçicilik

Ön not: koyu yazılar link içermektedir, linklerin bazıları İngilizcedir. Yazı subjektiftir, bilimsellik iddiası yoktur, ve konu geniş olduğundan bir takım bilgiler eksiktir. bu konuların hala tartışmalı olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır

       Diğer yazıda beynin işleyişi bilgisayar üzerinden anlatılmıştı. Bu yazı software yazılım tabir edeceğimiz olgular üzerine olacak. Nasıl ki bilgisayarlarda neyi nasıl yapacağını söyleyen işletim sistemi ve çeşitli programlar varsa beynimiz de verileri alma işleme ve bilgi üretme sürecinde çeşit metot veya mekanizmalar kullanır. Bunların bazıları kişiye has olmakla beraber mekanizmaların oluşma süreçleri psikoloji ve felsefenin konusu olmuştur.

     Öncelikle duyum ile algı arasındaki ayrımdan bahsetmek istiyorum. Duyum sürekli olan veri akışıyken algı sürekli bir süreç değildir misal dalıp gittiğimiz zamanlarda etrafımızdan gelen duyumlara-duyularımız aracılığıyla gelen verilere- kendimizi kapatırız, o veriler işlenmez yani algılama oluşmaz. Normal zamanlarda da duyumların algılanması odaklarla gerçekleştirilir ama biraz daha öncesine dönmekte fayda var
.

  Beynimize veri akışı genel olarak 5 duyu organımız ve duygulara tekabül eden 6. his ile olur. Bu 5 duyu görme,dokunma, tatma, duyma, koklamadır. Yani temel olarak 5 organla giren 5 çeşit veri-duyum- ve duygular var elimizde. Burada bahsetmek istediğim nokta bu akış süreklidir ama yine de cevremizdeki her şeyi duyumsamayız. Duyu organlarımız eşikleri vardır bu eşik değerleri arasındakileri duyumsarız. Duyulardan gelen veriler temelde enerjidir, kokular partiküller, görme ışık dalgaları, tatma yine partiküller dokunma baskı-elektrik iletimi , duyma ses dalgaları, duygularda biraz karışık olmakla beraber beynin verdiği biyolojik-fiziksel tepkidir. Duyu organlarımız bu enerjiyi elektriksel hale getirir ve beynimiz elektrik sinyalleri olarak alır. Özetle insanoğlunun dünyayı tamamen algılaması mevzu bahis değildir zira beynin fan sistemi sayılabilecek eşik değerleri vardır. Aksi halde 4 km ötede yürüyen karıncanın sesini duyar, 20 km ötedeki ışıktan rahatsız olabilirdik. Bu kadar veri beyni rahatsız ederdi- ister yaratıcı deyin ister evrimin sonucu- bir şekilde bu duyu eşikleri var olmuş ve beynimizi rahatlatmıştır. Bunların dışında dünyada var olan ama duyumsayamadığımız-veya şu an için duyumsayamadığımız- enerji çeşitleri mevcut, elektromanyetik dalgalar, radyo dalgaları vs. Baştan şunu kabul etmemizde fayda var insanoğlunun algısının salt bu yüzden kısıtlı olduğunu iddia etmek pek yanlış olmaz. Şahsen bunun kişilerin tamamen objektif olmasının önünde engel teşkil ettiğini düşünüyorum. ilave bilgi için bknz

Gelelim algı sürecine, ilk önce gelen veriler neye göre seçiliyor? sorusu akla geliyor. Her veri işlenmiyorsa bu soruyu sormak gayet makul. Bu soruya genel cevap algıda seçiciliktir. Ama bu terim hem çok genel hem de altı pek doldurulmamış bir terimdir. İlave olarak kişiden kişiye değişiklik gösterir daha genel bir seçme mekanizması bulunamamıştır henüz. Algıda seçicilik doğuştan gelen bir mekanizma değil yaşam sürecinde oluşur kendini de besler, algıda seçicikle elde edilen bilgiler besler bir yerde oturmuş dünya görüşüne tekabül eder.

Biraz daha başa gidelim, bu noktada yazdığım bu yazının objektif olmadığını belirtmemde fayda var zaten yazının sonuna gelmeden bunun zor olduğunu fark edeceksiniz. 2 hücre birleşir zigotu oluşturur, zigot cenini oluşturur yolculuk başlar. 2 hücrede kayıtılı bilgiler vardır dna'da. Dna pek çok şeyin kaynağı olduğundan önemlidir, çoğu şeyi dnamızdaki kodlar belirler gerek fiziki gerek biyolojik gerekse psikolojik etmenler-tartışmalar mevcut olsa da. Cenin fetus olduğunda beyni de gelişmeye başlar, fetusun kafatası içindeki yapı olgunlaşmaya başladığında veri akışı başlar. Tam olarak bizdeki gibi olmasa da daha anne karnında bebek anlamaya başlar. Burada göz önünde bulundurulması gereken nokta zekanın gelişmemiş olması hiç bir veriyi işlemeyecekleri anlamına gelmez. Bazı metotlardan yoksun olsalarda anlamlandırma kısmını yapabilirler. Yenidoğan dünyaya gelir. Veri akışı her zaman sabit, anlamlandırma metotları gelişmeye başlar ki buna öğrenme süreci denilir.

   İnsanlarda öğrenme süreci için değişik açıklamalar var, bunlara girmeyeceğim. Literatürde öğrenemye yönelik 3 değişik yaklaşım var, ben 3ünün kombinasyonu olarak bakıyorum olaya duyularda,şartllandırma da bilinçte önemlidir. İnsanlar hayatları boyunca, model alarak, birinci el deneyimle, okuyarak, gözlemle,deneyle ve duyarak öğrenirler. Bu noktada bir sonraki yazıda bahsedeceğim beynin işletim sistemi denilebilecek "dil" olgusu işi biraz zorlaştırıyor. Her neyse, yeni doğan taklit edip deneyimle veya model alarak öğrenme eğilimindedir. Bebeklerin davranışları da beynindeki mekanizmaların oluşması da yaklaşık bu şekilde işler. Çevresinin şartlandırma ve yönlendirmesi bilincine işlemesi de bu dönemde en üst düzeydedir. Yeni bir hard diske program yüklemek dolu olana yüklemekten daha rahattır. Yani bebekler etkiye daha açıktır. Bebekler bir yandan işletim sistemini parça parça alırken-dili öğrenirken- bir yandan da objeyi-dış dünya- tanımaya anlamaya çalışırlar. 3 yaşına kadar olan bebekleri istediğiniz gibi şekillendirmek, ileride oluşacak zevk,duygu ve düşüncelerine yön vermek çevresindekilere kalmıştır. Kişisel savunma mekanizmaları, mantık örgüsü, refleks davranışlar, otonom sinir sistemi vs oluşmaya başlar.

   Bebek nasıl yürümeye başlar misal? Çevresini taklit ederek veya genlerden kaynaklı bilgiyle cevabı verilebilir. Dil öğrenme süreci taklit ve tekrara bağlıdır. Davranışlarda model alma baskındır, "anasına bak kızını al" "armut dibine düşer" gibi deyimler çıkış sebebi budur muhtemelen. İlk olarak ailemiz önemli etkendir, sonrasında arkadaş ve öğretmenler. Sosyal medya araçlarının da etkisini yatsımamak lazım. eğer ilerde olursa çocuğuma çizgi film veya belgesel harici şeyleri izletmem sanırım. Model almasa bile bilinç altına etkisi olacaktır zira, daha önce dediğim gibi her veri saklanıyor. Güdülenme, model alma, öğrenme daha ileride mantık örgüsünün oturması, matematiksel metotlar, problem çözme yeteneği, tümden gelim tümevarım vs derken birey olgunlaşır. Halk arasında aklı sarih mertebeye ulaşır.

  Ben bunu 16 yaş olarak kabul ediyorum, bu aşamadan sonra tam olarak öğrenme dünyayı anlama dünya görüşü oluşturma gibi şeyler başlıyor. Bahsettiğim şeyler tartışmalı ve sürece etki eden çoğu şeyi de es geçiyorum ama yazının çok uzun olmaması gerekiyor. Algıda seçicilik bu süreçlerin sonunda oluşuyor. Etki eden faktörler altında yatan şeyler hala net değil ama aynı resme bakan iki kişi aynı anlamı çıkartmıyor. Aynı kitabı okuyan iki kişi farklı şeyler anlıyor. Bunun sebebi olarak çoğu insan algıda seçiciliği veriyor, dünyayı olduğu gibi anlamıyoruz. Süzgeçten geçiriyoruz, kendi dünya görüşümüz bildiklerimiz yaşadıklarımızla anlamlandırıyoruz.

   Algıda seçicilik bir takım fiziksel olgular; öğrenilmiş ve edinilmiş şeylerin neticesidir. Uyaranın tekrarlama sıklığı, zıtlık, şiddet gibi fiziksel nitelikler, önceden öğrenilen bilgi,deneyim,inanç, zevk gibi hali hazırda mevcut olgular ve uyarana aşinalık/yabancılık gibi karşılıklı etkileşim etkilidir. Oluştuktan sonra kendine etki de etmektedir. Sanılanın aksine algıda seçicilik sadece ilk anda hangi uyaran tepki vereceğimizi değil, tepki verdikten sonra anlamlandırmayı da şekillendirir. Bir ortama girdiğimizde estetik zevkimize hitap şeyleri öncelikli algılamak ve odağı oraya yöneltmek, meslek/ilgi alanı ile şeylere ilk dikkat etmek veya bir kompozisyonu kendi ilgi alanlarımız çercevesinde değerlendirmek algıda seçiciliğe örnek olarak gösterilebilir. Anlamlandırma sürecinde ise bir metni okuyan iki kişinin bilgi sahibi oldukları şeyler üzerinden değerlendirme yoluna gitmeleri örnek gösterilebilir. Şahsen genetik bilgilerinde etkili olduğunu düşünüyorum ama kafi miktarda bilgi sahibi olmadığım için bunu es geçmek durumundayım.

Duyulardan gelen verileri algılarken de bir takım etkenler yanıltabiliyor bizi. fiziksel etmenlere ilave olarak parça-bütün, arka fon gibi şeylerde nesneyi nasıl algıladığımıza etki ediyor. Son olarak veri akışı olarak verdiğim 5 duyunun yanında başka algı şekilleri de tartışma konusu, 5 duyu yanılmıyorsam plato'nun sınıflandırması. Bunlar dışında zaman, hız, ağrı, sıcaklık vb şeyleri de algılıyoruz. Burada kilit soru dünyayı ne kadarıyla olduğu gibi algılayabiliyoruz veya anlayabiliyoruz? algımızında anlamlandırmamızında dünya ile-obje- ile alakası var ona şüphe yok ama bilinçle-suje- ile ilgisi de yadsınamaz. Bir elma gördüğümüzde onun fiziksel özelliklerini algılıyoruz ama salt fiziksel özellikleri ile anlamlandırmıyoruz ilave olarak algıladığımız fiziksel özelliklerde bilinçten bağımsız değiller. Algıladığımı şey gerçekten elma mı sorusu havada asılı kalıyor zira önce tanım gelmiş elma demişiz sonrasında fiziksel obje olarak elmayla karşılaşmışız ki onun elma olduğunu biliyoruz.

hamiş: genel olarak wikipediayı kaynak gösterdim. anahtar kelimeler, algı duyum öğrenme

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

About Us

Recent

Random