Ön not: bu yazı 2005 sonrasını es gecicektir, hem fazla bilmediğimden hem de kriz sonrası işler biraz daha karıştı daha da uzamasın diye zira hayli uzunca bir yazı olucak.
Ön not 2: yazıda İngilizce terimler filan olabilir anlamayanlardan özür dilerim elimde olmadan mecburen kullanılıcam.
Ön not 3: ilk önce linkleri okumanızı şiddetle tavsiye ederim aksi halde havada kalıcaktır yazı.
Önsöz
Avrupa Birliği sütunlu yapıya sahiptir yatay düzeyde. Genel olarak konuşuyorum, 3 sütunda ulusal düzey hakimdir yani üye devletler ağırlık basar, 2. sütunda Ulusüstü yapılar ile ulus devlet hemen hemen eşittir, ilk sütun neredeyse tamamen birliğin eurokratların elindedir. Yatay olarak anlaşılacağı üzre,
1-Eurokratlar, ulus üstü temsilciler
2-Ulusal düzey devlet adamları ve politikacılar
3-Ab vatandaşları ve bölgesel yönetimler
mevcuttur.
Buradan anlaşılacağı üzere mevzu bahis birlik-genel konuştuğum zamanlarda birlik diyeceğim zira tarihsel süreçte isimleri değişti- homojen bir yapıya sahip değildir.
Kısaca belirtmek gerekirse AB Kant, Erasmus gibi düşünürlerin hayalinin, ABD'nin siyasal ve finansal desteği, Robert Schuman, Jean Monnet gibi figürlerin aktif çalışmaları, 2. dünya savaşı sonrası atmosferin etkisiyle kurulmaya başlanmış; 2005 itibari ile asli amaç olan ekonomik birliği tamamlamış, siyasi birlik ve genişlemesi halen devam eden, sui generis bir entegresyon sürecidir. AB'yi model alan entegresyon denemeleri latin amerika, kuzey amerika ve Asya'da hali hazırda mevcuttur. ABD'nin Bop planı bana göre bir ortadoğu entegresyonun ibaret, islam ülkelerinin entegresyonuyla birlik oluşturma fikri.
Avrupa birliği hakkında bilgiler için linke tıklayın.
AB'nin Sorunları Bağlamında Türkiye
Ab'nin asli sorunları şunlardır:
Genişleme mi derinleşme mi ikilemi, genel olarak hem genişleme hem derinlemenin aynı anda başarlamayacağı öngörülür. Bu sorun bağlamında AB her 3 katmanda da 2ye bölünmüştür, Euroskeptikler-genişleme yanlıları, eurofiller-derinleşme yanlıları. İlk kampın başını İngiltere-hem devlet hem halk olarak- ikinci kampın başını Fransa çekmektedir
AB Kimlik Sorunu : AB'nin kimlik sorunu AB vatandaşı-European identity- sorunudur, Avrupalı kimdir?
AB'nin Sınır Sorunu : Avrupa neresidir nerde başlar nerede biter? coğrafi kıta olarak mı yoksa kültürel olarak mı bakmalı.
AB'nin Meşruiyet Sorunu: Ab ile avrupalı vatandaşlar arasında bir bağlılık sorunu olduğu aşikardır. Avrupalı devletler vatandaşlarının bağlılığını ulusüstü kurumlara yöneltmekte gönülsüzdür. Bu yüzden AB'nin özellikle bazı konularda şeffaflık sorunu, meşruiyet sorunu oluşmaktadır. Çoğu vatandaş kendini Avrupalıdan önce ulus kimliğine göre tarif etmektedir.
AB'nin Göçmen Sorunu: Başta İspanya, Fransa ve Almanya olamk üzare çoğu ülkenin göçmen sorunu vardır avrupada, daha doğru tanımlamak gerekirse gettolaşma sorunu vardır. Bunların entegrasyonu Avrupalı politikacıların büyük enerjisini almakta ve genişlemeye sekte vurmaktadır.
Bunların dışında daha az önemli olarak, anayasa sorunu, federasyon- konfederasyon olalım mı?, birlik nereye kadar gidecek, ABD ile stratejik rekabet, Soft-hard güç sorunu
TÜRKİYE DENKLEMİN NERESİNDE
Öncelikle matrisi kuralım, düşey sütunlarda eurofil ve euroskeptik , yatay sütunlarda eurokrat, ulusal devlet görevlileri, avrupalı bireyler.
İşin özü AKTÇ'den AET'ye geçildiğinden beri euroskeptikler ile eurofiller hemen her konuda, her kararda çarpışmaktadırlar. Müslüman ve büyük nüfusa sahip Türkiye üzerinden nihai olucak çarpışmayı yapıyorlar. Yani Türkiye'nin üyeliği veya üyeliğin tamamen reddi AB içindeki dominant görüşü belirleyecektir. O yüzden hemen herkes Türkiye üzerine oynuyor. Euroskeptikler her üç yatay sütunda da desteklerken eurofiller üçünde de karşılar. Tabi bunlar genellemedir, Türkiye'nin üyeliğine karşı Euroskeptikler olduğu gibi Türkiye'nin üyeliğine onay veren Eurofiller mutlaka vardır.
Genişleme açısından Türkiye'nin toprak büyüklüğünden ziyade sınır büyüklüğü ve bu sınırların çoğunun deniz olması Avrupadaki bazı yetkililerin uykularını kaçırdığına eminim. "Avrupa kalesi" fikri birlikte yaygın kabul görmektedir. Bulgaristan üyeliğe daha alınmadan gümrük memurları değiştirildi ve eğitimden geçirildi. Uluslarası suçlar, kaçakcılık-her türden- göçmen sorunları ile mücadelede AB milyar dolarlar harcamaktadır. İspanya ve Yunanistan'dan bildikleri üzere deniz şeridi geniş ülke bu konuda daha fazla para gidicek anlamına geliyor. İspanya'ya denizleri kontrol etmek için akıtılan kaynak dudak uçuklatacak cinsten. İlave olarak bizim Cenova konvansiyonuna attığımız şerhte sorun teşkil edecektir, bildiğim kadarıyla bu konuda bir kaç uyarı aldık hali hazırda. Türkiye'nin mülteci ve göçmenlere ne kadar hazırlıklı olduğu tartışılır. Neticede bu iş Hatayda veya kuzey Irak tampon bölgesinde tutmakla bitmeyecek. Mülteci statusu taşıyanları ayıklayıp vatandaşlık vermeye başladığında bizim büyükşehirlerde zaten var olan getto-gecekondu- problemimiz katlanacaktır.
Kimlik sorunu, Türkiye'de yaşayan vatandaşlar ne kadar Avrupalı? Bir kere Avrupalılık nedir, insan haklarına, kurallara saygılı, sorumluluk ve haklarını bilen, ilerici, girişimci, insanlara ve insan haklarına saygılı, protestan çalışma ahlakına saygılı gibi tanımlanabilir. Net bir tanımı yoktur ama Hristiyan birliği burada bir nebze de olsa karşımıza çıkamaktadır. Avrupalılık ortak kimliği oluşturmada çimento olarak kullanmak isteyen politikacı ve bürokratlar vardır. Lakin AB'nin asli mottosu "Unity in diversity"farklılıkların birlikteliği- olduğundan böyle bir çimento yoktur. Yani AB bir hristiyan birliği değildir. AB'yi oluşturan devletlerdeki inanç oranlarına baktığınızda Avrupa o kadar da muhafazakar değildir. Yani olayın Müslüman hristiyanla pek alakası yok. Asıl mantalite farkı problem teşkil etmektedir. Özellikle bireysel düzeyde yani Avrupalı vatandaşlar arasında Türkiye'nin hayli olumsuz bir imajı var. Türkiye reklamını genelde Eurokrat ve Ulusal düzeydeki politikacılara yapıyor, neticede üyelik kararını onlar verecek diye. Ama referandum ihtimaline karşı Avrupalı vatandaşlara kendini daha iyi tanıtması lazım.
Tanıtmadığı için bizim Hans, Pedro, Martin ne yapıyor, ulusal medyada çıkan veya ulusal politikacıların söylediklerine bakıyor. Avrupadaki göçmen Türklere bakıyor ve eğer Türkiye'yi görmediyse yanlış intibaya kapılıyor. Çok süper olduğumuzu söylemiyorum ama sıradan Avrupalının sandığı kadar da kötü durumda değiliz. Neticede medya da politikacılar da amaçlarına göre seçici davranıyorlar. Eğer ülke İngiltere ise Türkiye'yi iyi Fransa ise kötü gösterirler. Böyle bir çalışma vardır ama aramaya üşendim, ülkelerdeki vatandaşların destek oranları ile o ülkenin liderler zirvesinde Türkiye konusudnaki tutumları arasında paralellik kesin vardır.
Zaten dediğim gibi AB'nin meşruiyet sorunu var, sıradan vatandaş, birlik ne yapar ne işe yarar, kendini nasıl temsil eder gibi konularda pek bilinçli değil. Ulusal hükümetler AB üst yapısıyla sürtüştüğünde vatandaş kozunu oynayıp Birliği yerden yere vurabiliyor.-örnek için bknz anayasaya girişimi- Bir AB vatandaşının birliğe doğrudan katılımı, AB parlamentosu, omdustman ve mahkemeler ile sınırlı. AB parlemantosunun karar alma sürecindeki ağırlığı zaman içinde artsa bile hala sınırlıdır. Zaten ABli vatandaşların bu seçimi ulusal seçimler kadar ciddiye almadıklarını söylersem başım ağrımaz sanırım. Her zaman şikayet hakları var ama omdustman genelde tüzel kişilikler ile Birlik kurumları arasındaki sorunlarla uğraşıyor. Mahkemelerde genelde üye devlet-birlik kurumu ilişkilerini düzenliyor. -not düşme gereği duydum AİHM birliğin dışında bir yapılanmadır.
Uzun sözün kısası ABli eurokrat genel olarak istese, euroskeptikler destek olsa bile ABnin meşruiyet krizi ve ulusal politikacıların tavrı problem yaratmaktadır. Avrupadaki Türk nüfusun kapalı yaşamı entegresyon sorunları bizim üyelik sürecimize direkt etki etmektedir. Dediğim gibi sıradan Avrupalı'nın Türkiyeyi görmediği sürece referandumda etki edecek 3 şey vardır,; medya, Türk göçmenler, ulusal politikacıların söyledikleri. Her ne kadar birlik olsa da Avrupalı vatandaşların aidiyetleri hala ulusal meclislerinedir. politikacılar dediğim gibi ikiye bölünmüş durumda, euroskeptikse destekler nitelikte konuşur değilse köstekler. Medya bize bağlı birazda, neticede burada olanlar çıkıyor, kendimize çeki düzen verdiğimizde olmayanı göstermez çoğunluğu. Asıl sorun göçmenler oluyor bu durumda. Göçmenlerin Avrupada Türkiyeyi temsil ettiklerini öğretmek ve bunu onlara hissettirmek gerekli. Avrupa içindeki o kadar Türk nüfus olup bunu üyelik için kullanmamak aptallıktır.
Diğer minör sorunlara gelirsek, AB-ABD stretejik rekabeti de bizim üyelik sürecimizi etkilemektedir. AB her alanda ABD ile mücadele etmekdedir söylenmemiş stratejisi var. Boeingten tutun GPRSe, Cern'den tutun Wto'ya her alanda sıkıştırmakta kendi kurallarını dayatmaktadır. Türkiye'nin ABD ile stratejik ortaklığı, ABD'nin AB nezdinde yaptığı her girişim, Avrupalıların vatandaştan Eurokrata tüyleri dikeltmektedir. Yani her ne kadar ABD bizim üye olmamızı istese de yaptığı her girişim ve bizimle olan sıkı ilişkileri üyelik sürecine olumsuz etki etmektedir. AB şu an için soft power olma yönünde gelişti, askeri güç olarak gelişmesi yönünde girişimler olsa da-ABHMG, european rapid reaction force- askeri yönden ABD ile boy ölçüşmeye kalkmıyor. Türkiye'nin üyeliği ve askeri gücü bu noktada önem arz ediyor. Nato içindeki konumumuz ve olası AB ordusundaki rolümüz de çoğu yetkilinin karar almasında etkilidir.
Bir diğer sorun, Avrupa neresidir sorunu? Daha doğrusu nereye kadar genişleyeceğiz? Birlik 6 genişleme dalgası gördü, yönleri sırasıyla kuzey,güney ve doğuydu. Kıta olarak sadece doğuda ve kuzey batıdaki ülkeler kaldı tam avrupayı birleştirmek için. Kuzeybatı kendisi istemiyor, doğu yönü kalıyor. Balkanlar ve Türkiye. Avrupalı yetkililerin kafasındaki soru Türkiye'yi aldıktan sonra ne olacak. Kuzeyde Rusya doğuda Kafkaslar, güneyde Arap yarımadası ilave olacak komşulara. Bunların bir kısmının üyelik için girişimde bulunmasa bile ümitleneceği kesin. Veya kuzey afrika ülkeleri ne olacak? AB'nin 3. ülkelerle "iyi komşuluk poltiikası" var ve bu politika finansal anlamda az buz yük getirmiyor.
Toparlamak gerekirse Avrupalıların Türkiye konusundaki çekinceleri siyasal olarak, Türkiye avrupada mıdır? Türkiye vatandaşları Avrupalı mıdır? Türkiyeyi kabul ettikten sonra ne olacak? Ekonomik olarak Türkiye'nin sınırlarını kontrol için, Türkiye'nin komşularıyla iyi iilişkiler için, tarımsal sübvansiyonlar, bölgesel kalkınma fonları ne kadar yük getirir, hali hazırdaki vatandaşların refah seviyesi ne kadar değişir. Görünen sorunlar normal Türk vatandaşına yansıyan sorunlarla fazla alakası yok asıl sorunların.
İşin aslı ulusal politikacılar düzeyinde çift taraflı bir isteksizlik söz konusu, mevzunun bu kadar sürümcemede kalması bu yüzde. Türkiye'de yetkililer ne kadar istiyoruz derlerse desinler aslında gönülsüzler. Sadece yasa geçirmekle olmuyor, uygulama takibi yetersiz kalıyor. ABli eurorakların bize söyledikleri her şeyi gurur meselesi yapıyorlar, içişlerine karışma olarak alıyor ve öyle yansıtıyorlar. Kabul ediyorum saydığım gerekçelerden dolayı Türkiye konusudna bir çifte standart oluyor üye devletlerin politikacılarından kaynaklı ama neticede topyekün birlik karşımızda değil. Türkiye'nin üyeliği için çalışanlar var. Türkiye'deki rüşvet yolsuzluk, opak yönetim, ve ellerindeki güç ciddi oranda azalacağından bizim politikacıların hoş bakmaması normal. AB'nin kontrol mekanizması hayli kuvvetli, açıkcası bizim sanayiciler destekliyorlar ama birliğe girdiğimizde görecekleri standartizasyon mevzuatından sonra baya küfrederler zannımca. Üretimi tek tipleştirme, standartlaştırma acısından AByi incelemek isteyenler ABD ile ilşkilerine bakabilirler. İlave olarak birliğin çok sıkı rekabet denetimi var, ABD'deki çoğu CEO'nun kellesini aldı o kuruldaki isimler. Bizim büyük işadamlarıyla pek anlaşacaklarını sanmıyorum.
Gelelim Türkiye vatandaşlarına, biz ne kadar istiyoruz, son anketlere göre yarıdan çoğumuz üyeliğe karşı ama refandumda %65 evet çıkarmış. Çelişkili değil mi? Milliyetçi damarımız gönülsüz politikacıların gazıyla karşı çıkıyor ama refarandumda evetin gerekçesi ekonomik. Bizim millet sanıyor ki birliğe girince konomi çok süper olucak. Düzelir düzelmez değil ama eurozone ve son kriz gösterdi ki kötüye de gidebilir. Eğer 80 darbesi olmasa ve Yunanistanla beraber üye olsak-aslında böyle olacaktı- muhtemelen Yunanistan gibi batmıştık. Türkiye'de Yunanistan gibi ABD tipi ekonomi hüküm sürüyor. ABDnin ekonomik ve dış politikadaki tavrı ile AB'nin sosyal refah devleti üretim tarzı ve dış politikası arasında hayli fark var. Bir yandan refah devletini uygulamaya çalışır diğer yandan Yunansitan gibi askeri harcamalara devam edersen batarsın yani normal ,çok bile dayandı. Demem o ki bizim devlet harcama alışkanlıklarımız başta olmak üzere zihinsel bir yeniden yapılanmaya ihtiyacımız var aksi halde üye olsak bile sorunlar bitmez. Aksine üstüne yeni sorunlar eklenir. Şekilsel dönüşüm mevzuat uyumları bir şekilde haleldiliyor ama neticede bunlara uymak, uyulduğunu denetlemek ve Avrupalı gibi yaşamak lazım. Bunu nasıl yaparsın en basiti eğitim müfredatına yansıtırsın. Abli sıradan vatandaş gibi bizim vatandaşımızda Hem AB hem de süreç hakkında bilgi ve bilinç sahibi değil. Eğer hükümetlerimiz gerçekten samimi olsa idi bunu kamuya açık vatandaşın da duyacağı göreceğei şekilde tartışmaya açardı. Birlik nedir ne iş yapar girersek ne kazanırız nelerden vazgeçmemiz gerekir bunları birileri anlatmadığı müddetçe-anlatılıyor ama sınırlı sayıda insana ki o insanlar zaten biliyor- bizim insanımız AB'yi hristiyan birliği, girdiğimiz kaybedeceğimiz şeyi milli irade, kazancımızı da ekonomik kazanç olarak görmeye devam eder.
11 Kasım 2011 Cuma
AB ve Türkiye ilişkileri
New
AB'nin Türkiye Sınavı
AB ve Türkiye ilişkileri
Etiketler:
AB hristiyan klubü değildir,
AB nedir? Ab neden Türkiye üyeliğien karşı,
AB ve Türkiye ilişkileri
AB'nin Türkiye Sınavı
Reviewed by Dokkaebi
on
06:58
Rating: 5
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder