Hayatımız han gibidir, bazı insanlar girer bazısı çıkar bazısı konaklar bazısı sadece çay içip kalkar. Her yolcu iz bırakır o handa, her yolcunun kokusu siner duvarlara ama az ama çok. Bazısı benimser güç bela ayrılır, bazısı sevmez karşıdan bakıp geçer. Bizim mevzumuz iz bırakanlar tabii ki de.
Demin kokusu siner dedim ya, koku hafızası insandaki en gülü hafızadır derler. Bence doğruluk payı yüksektir, çok sevdiğimiz şeyleri kokusuyla birlikte hatırlarız, en kolay anı çağırma kokular tarafından tetiklenir. Biyolojik taksonomi ne derse desin, en nihayetinde bizler de hayvan sınıfındayız , koklaşarak anlaşmaya devam ediyoruz. İster farkında olun ister olmayın vedalardaki sarılmalarımızda bu yüzden.
Handan ayrılırken nasıl tek tek dokunup vedalaşırsa seveni, insandan ayrılırken de sarılarak ayrılmalı. Sarılırız çünkü o anın hatırası ayrılık boyunca bizle olsun isteriz, o anı sonsuza kadar saklamak isteriz bellek hapishanemizde, aksi halde gerçekliği kaybolur. Hal böyle olunca öyle bir sarılamalı ki 5 duyu organmız birden sindirsin. Candan bir sarılmadan bahsediyoruz elbet sosyal kibarlık gereği olandan değil, bir düşünün gerçekten sevdiğiniz birine son veda sarılışınızı.
Sağ el sırttan kalbin üzerine gelir canının bekçisiyim arkanı kollarım. Sol el belde düşersen tutarım, baş saçlara gömülü. İnsanın kendi kokusunu en net duyabileceğimiz bölge baş-boyun bölgesidir. Kokusunu çekersin içine, o koku yeniden buluşana kadar gitmez senden. Her aklına düştüğünde yar ya da yaren o kokuda gelir burnunun ucuna, direğini sızlatır.
O anda sarıldığınız kişide aynı hislere haizse, o koku elle tutulur derecede somut hale gelir, tıpkı bir yemeğin ocaktan alınmasına yakın fokurdanki buğusunun yaydığı rayiha gibi. Gözümde tütüyor deyimi belki de buradan çıkmıştır kimbilir.
Gerçek dostluklar, gerçekten sevenler sürekli buluşup birbirinin hayatına yön verenler değildir aslında, buna hayat koçluğu deniyor günümüzde. Gerçek dost yıllar sonra de ki 50 yıl tekrar karşılaştığında kaldığı yerden devam edendir.
Vuslata erildiğinde sarılırsın, sevinçten yanaklara buse de olur bu kez. Tekrar sarılısın aynı şekilde hiç gitmemiş, hiç ayrı kalmamış gibi olsun. Ayrıldığında bıraktığın şekilde başlarsın hiç ayrılık girmemiş gibi araya hal hatır sorarsın, görüntü değişmiş olsa bile aradan geçen 50 yıl saçlara kırlar düşürse bile dostluk bakidir. Gençliğine dönersin öyle durumlarda.
Böyle dostluklar için görüşmeye dahi gerek yoktur, tarih yıllarca devam eden emktup dostluklarının kanıtlarını sunar bize, bazıları kitap halinde. Mektup canlarım, sms değildir emailde değildir. O kelimelere yazanın eli değmiştir, kağıda bakışı. Kokusunu alırsın kağıttan elektronik şeylere benzemez. Yazarken ne düşündü diyerek okursun, kelamın hası vardır, kısaltma olmaz uzun uzun anlatırsın derdini. Mektup herkese yazılmaz, çoklu gönderilmez, kişiye özeldir, o yüzden mektup yazmak güzeldir. Sevdiklerinizi bu çağda dahi mektupsuz bırakmayın, hayır telefonla da maille de aynı şey değil işte, o itirazla kendinizi kandırırsınız en fazla.
Aslında netten dahi, smsle dahi duygular akar, yoğun duygu enerji yayar derler, kişinin aurosının rengi değişirmiş. Belki doğrudur, duygulara göre kişinin kokusu da değişir, köpekler korkunun kokusunu alır derler misal. Hani elektronik sanal mecraları küçümsemiyor gerçek dostluklar oluşabilir yine de.
Velhasıl kelam her zaman sarılma fırsatı bulamıyoruz işte, hayatta en acı şeylerden biri sarılma fırsatı bulamadan ayrılmak; gerek ölüm gerek ayrılık olsun. Hayat da bir han bizler de yolcuyuz. Hani sevsekte sevmesekte an geliyor ayrılıyoruz farklı bir durağa, orada ne var bilemiyoruz ama inşallah bekleyenler vardır diye ummaktan fazlası gelmiyor elimizden. Salt bu yüzden sarılmayı huy edinin bakkala, markete giderken bile hatta şu an yanınıza gelen ilk sevdiğinize kalkın sarılır. Kim bilir beş dakika sonra ne olacağını, gerçekten ömrünüzün geri kalanında tutunulacak o dallar bu anlardır.
Sevdiğiniz birini andığınızda, bu anlar en net olandır, belleğinizin azizliğine daha zor uğrar daha zor aşınır. Fırsatını bulamadan giderse hele bir de cansız da olsa bedenine sarılamadan defnedilirse yar olsun yaren olsun eş dost olsun fark etmez, işte o varya insanın içine öyle bir oturur ki ömür billah kalkmaz oradan.
Hanı görememişsin, son kez dolaşamadan yıkılmış sevdiğin mekan boşluk duruyor öylece, aşinalığın yıkıldığı gerçeklik duygusunun ortadan kaybolduğu andır. Bizi gerçekliğe duyu organlarımız bağlar, duyu organlarımız hissedemiyorsa o burnumuzun direği sızlamıyorsa aklımıza geldiğinde o lanet olası belleğimiz eninde sonunda gerçekliğinden emin olmayarak aşındırmaya başlar, erir gider o hissiyatta geçmiş günler de.
Birini hiç görmeden hiç gözlerine bakmadan hiç sarılmadan tanıma fırsatı bulamadan kaybetmekte var hayatta, zalim dünya diye boşuna demiyorlar. Giden gidiyor kalan sağlara olan oluyor. İyisi mi yaşarken sevdiklerinizi belleğinize iyice kaydetin, ses, koku, dokunma,tadını hatta öyle bir nakşedin ki resimleriniz ne yıllar ne de bellek yıkabilsin, birini sonsuza dek yanınınızda tutmanızın tek yolu bu emin olabilirsiniz
Ve bir sonraki kabristan ziyatenizde, işaretsiz gömülen cenaze töreni fırsatı bile bulamayan şansız insanlar için de bir fatiha okuyun, duanızda son bir kez sarılma fırsatı bulamayan sevenlerine sabır dilemeyi unutmayın. Dünya hiç bir işaret olamadan gömülmüş insanlarla dolu hiç olmazsa bu kadarını yapın onlar için
hamiş: Bu yazı başta 99 depreminde hayatını kaybeden mektup arkadaşım, onun nezdinde tüm deprem doğal afet ve savaşlarda hayatını kaybeden , sevdiklerine sarılamadan ölen sevdiklerinin sarılma fırsatı bulamadığı insanlara adanmıştır.
Dini inancı olan kardeşlerimiz bir El fatihayı çok görmezler umarım.
Elbet bir gün görüşeceğiz bir şekilde o güne dek huzur ve mutluluk seninle olsun, her nerdeysen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder